20 Haziran 2010 Pazar

5. Katı Atsakmı Atmasakmı :D

Yazıma başlamadan önce bir isteğim olacak siz değerli ziyaretçilerimizden. Şöyle destekli bir Maşaallah çekin önce. :)

Bu haftaki bakımlarda 4. katı attığımız şampıyonun işlerini en sona bıraktık. Sebebi yüksek oluşu, diğer kovanlarda moral bozucu bir durum olsa bile 4 katlıya en son bakalımda moralimiz düzelsin düşüncesi. :)

 

Kovanı uzaktan görüpte inanmayan arkadaşlar olduğu için bol bol fotolarını aldım.


Koloni şu anda tam 40 çerçevede çalışıyor. 2 çerçeve balıda afiyetle yenildi. :)


Sırlanmış ballı bir çerçevesini daha alalım dedik, bu sırada birkaç çerçeveyi çekip üzerindeki arıları silkeleyince zaten yoğun olan kovan girişinde sakallar oluştu.


Normal zamanda koloninin girişinde bu şekilde bir yoğunluk gözlemlenebiliyor.

Şimdi asıl mesele kovana 5. katı atalımmı atmayalımmı. Fakat rüzgardan korkuyorum. Kovanların yerleri de değişecek yakında. Şu anda mis gibi çiçek kokan ballar oluşmaya başladı. Bal akımı istenildiği kadar yoğun olmasada geliyor hamdolsun. Etrafta ayçiçeği tarlaları mevcut. Diyoruz ki çiçek balıyla ayçiçeğininkisi karışmasın. Hoş ikiside çiçek ama birisi sadece bir tür diğeri karışımı farklı içeriği zengin bal.

Bu sebeple ayçiçekleri açmaya başlayınca kovanları Erciyese yakın bir yere nakledeceğiz. Evet nakledeceğiz nakletmesine ama 5. katı da koyunca hiç arı zayi etmeden nasıl nakledeceğiz? Bağlasak birbirlerine katları, kaldırmak neredeyse imkansız. Geçenlerde birazcık yana kaydırmak istedim. Ama nafile yerinden kıpırdamıyor. Bu aralar bunlarla avunuyoruz bakalım.

Mevla bizlere ve sizlere ne veriyorsa, en halisini, en güzelini, en makbulünü (en önemliside) HAYIRLI olanını versin. (Amin)

Saygılarımla.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Oğulun Kovana Akışı

Geçen hafta yine Hüseyin abinin arıları bir oğulcuk vermişler.

Ben o esnada Mehmetle yamula barajına balığa gidiyorduk. Yoldan geçerken Hüseyin abiyede el salladık. :)

Biz yoldayken oğul çıkmaya başlamış. Sanırım çok yorgun olmalı ki ağaca kadar kaldıramamışlar kendilerini yere inivermişler. Üstelik anası da daha "O" Sıfır yani 2010 model.

Herhalde yere yumşak iniş yapmak istedi ve çayırın üzerine konuverdi. Yaklaşık olarak 1-1,5 çıtalık bir oğulcuk. Tam ruşetlik yedek ana olarak kullanılabilecek cinsten.

Sezon sonu yaklaşsında ona bir çerçeve kapalı yavru takviyesi yapıp kışa girmesini sağlayabiliriz.

Doğal oğullar sunilerden herzaman daha hızlı gelişim göstermişlerdir. Bunun sebebi oğul verme ve çoğalabilme içgüdüsü olduğundan yani hali hazırdaki yuvayı terkedip yeni bir yuva ve yeni bir yaşam alanı arayışı.

Bu yeni yuvada hiç kabarmış petek yok, erzak yok, polen yok en az 25 30 gün yeni çıkacak yavruda yok. Tehlikelere açık durumdalar.

Hâl bundan ibaret oluncada oğul vermeyi kafalarına koyup, tüm bu olumsuzlukları gözönüne alıp çıkıyorlarsa; son sürat, 5. vitese birde 5 takviye ilave edipte çalışmalarıda gerekiyor elbette :) .

Aslında ben suni oğuldan yanayım. Çıkıp dalda oğul toplamak çooook zevkli ama bir o kadar da zahmetli ve riskli. Neye karşı riskli? Dala konamayıp kaçabilirliği riskli, başkasının evine barkına, ağacına balkonuna, penceresine arabasına gidip konabilirliği riskli hernekadar oğul arıda sokma eğilimi olmasada.

İki güzellik yanyana olsa nekadar iyi olurdu değilmi. Hem bölerek suni oğul yaptığınız koloni doğal oğul gibi çalışsa hemde zahmetsizce çok hızlı gelişen bir oğulunuz olmuş olsa. :)

Maalesef ikisi birden olmuyor. Bölerek elde ettiğimiz oğul, doğal olarak kendiliğinden çıkan oğul kadar hızlı gelişmiyor. Ana kovan nasıl ilerliyorsa, suni oğul oluşturulduğu andan itibaren daha da yavaşlama eğilimi gösterip sonradan rolantiye alıyor kendisini.

Birde Video ekleyelimde yazımıza "görsel olarak hiçbirşey eklenmemiş" denilmesin. ;)