29 Temmuz 2010 Perşembe

Eniştem Ahmet Köse'nin Bal Hasatı

Geçtiğimiz haftalarda Tomarzaya ziyarete gitmiştim. Eniştemin arıcılığı epey geçmişe dayanıyor. Benim çocukluğumda, hatırladığım kadarıyla  sürekli kovanları olur, arıları hiç eksik olmazdı. Hem fenni hemde karakovanları vardı. Ahırın damında durudu. Balları da hani,  çok lezzetli olurdu ;) .

Sonra nedenini tam bilmiyorum, arıların çoğu söndü ve arıcılığa (bıraktılar demek yanlış olur ki şimdi arıları var) araverdiler.

Geçen sene eniştem bizim bağa geldiğinde benim arıları görünce sanırım hoşuna gitmiş olacak ki (hemencecik cümlenin arasında kendimede bir pay çıkarıyım :) ) bu sene kendisine bir kaç kovan edinmiş. Bende kızıyordum zaten, yerin müsait, arıcılık bilginde var, elinde kovanda mevcut, neden alıp koymuyorsun bi kaç kovan diye.

Neyseki zararın neresinden dönersen kâr sözünü çok severim. Almış mayıs başlarında 3 kovan arı. Şimdide kendi balını afiyetle yiyecek. Hatta ben yazıları yazdığımda çoktan yemiştir bile. Öyleki hasat videolarını bile çekmişler. Bende hazır malzeme olunca kaçırırmıyım. Hemen alır bloğa yerleştiririm. ;)




Haydi iyi seyirler...

Bölüm 1




Bölüm 2


21 Temmuz 2010 Çarşamba

İlk Bal Hasadını Yaptık

(20 Temmuz 2010) 15 gündür gidemediğimiz arılığa genel bakımlar için Hüseyin abi ben ve Kaynım Muhammed'le birlikte üçümüz beraber gittik. Her zaman en sona bıraktığımız 5 katlının bakımlarını bu sefer öncelikli olarak başlattık.


Ana arının yumurtlamayı azaltmasından ve yaşlı tarlacıların ölümlerinden dolayı arı yoğunluğunun bir hayli azaldığını gördük. Bunun yanısıra 5 çerçevenin tamamiyle sırlandığı için kovandan alındı. Sırlı çerçevelerin ağırlıkları 2,5-3 kg dolaylarında. Çerçevelerin görünümleri çok güzel ve hasat işlemi çok zevkli bir olay.



Kovanda genellikle 3. 4. ve 5. katarda sırlı bal yoğunluğu görülmekte. Bu kovandan şu an itibariyle tamamı ve tamamına yakın sırlı balları aldık.



Toplam 5 çerçeve kilo olarak hesaplandığında yaklaşık 14 kg dolaylarında bala sahip. Tamamı sırlanmayan fakat yarısına yakını sırlanmış ve alınmayı bekleyen hali hazırda 10 15 çerçeve daha var.




Şu anda resimlerini gördüğünüz hasat tam anlamıyla bal hasadı sayılmaz. Bu sadece başlangıç. Bal süzme makinemiz olmamasından dolayı tamamen sırlanarak kapatılmış ve ağırlığını almış çerçeveleri bu dönemde aldık.



Yukarıda bahsettiğim gibi arılığa kaynım Muhammed'i de götürdüm. Soyismin Bal gelde senide götüreyim bereketine vesile ol soyisminle dedim. :)


Sağolsun hem çekimlerde hemde kovan işlerinde çok yardımı dokundu.




En üst katta bulunan sonradan ilave ettiğimiz ham petekler kabarmış ve üstlerinde çok azda olsa bir miktar nektar birikmişti.




En alt kata kadar üstlükleri indirdik. Tabanda bulunan kovanda aşırı derecede polen stoğu yapılmış. Çoğu çerçeve bloke hale gelmişti.




Dikkatimi çeken bir başka şey ise en alt katta bal neredeyse yok denecek seviyede. Polen stoğu olmayan petekler kupkuru. Ne yavru var nede bal. Bunun müsebibi erkek arılar olduğunu düşünüyorum.





Buda Bal Hasadımızın Videosu



5 Temmuz 2010 Pazartesi

Beklenen Büyük Bal Akımı Nihayet Başladı

Bugün (5 Temmuz 2010) Yaşar Amcayla 12 gündür yapamadığımız kovan bakımlarını yapmaya gittik. Daha önce boğazköprü ve erkilet mevkiinde bulunan arılarımızı Hacıların yüksek kesimlerini taşıdığımızı yazmıştık. Erciyesten beklediklerimizin karşılığını öyle görünüyor ki fazlasıyla alacağız. Bakımlarda ham petek isteyen arıların peteklerini tamamladık. Kayseri Serbest Bölgesinden logar kapağının altından aldığımız arının kovanını yenileyip üstlüğündeki eksiklikleri ve ham petek ihtiyacını giderdik.



Diğer tüm kovanların genel olarak bakımlarında gelişmelerinin son derece güzel olduğunu söyleyebilirim. Yavru faaliyetleri biraz yavaşlamasına rağmen halen ana arı yumurta atmaya devam ediyor. Eğimden dolayı kovanların altlarındaki paletlerin kovanların arkasında durulduğunda sol tarafa doğru olan meyillerini Yaşar amcayla düzelttik. Paletlerin kimi kovan ayalarına paralel kimi de dik olması bazı sakıncalar meydana getirmişti. Bu sakıncalar kovanların bazılarının sağa bazılarının da sola eğik durmasına neden olmaktaydı. Meyillerin giderilmesi için palet altlarına beslemeler yaptık.



Gelelim övünç kaynağımız 4 katlımıza :)


Taşımanın güç olacağından dolayı 5. katı atamamıştık. Hacılara gidişinin 3. günü Yaşar amca 5. katı yani 4. ballığı üste koydu. Bugünkü bakımımızda gördükki 5. katta bulunan 2 kabarmış çerçevenin büyük kısmına bal özü depolanmış ve yavrulu alan sadece ortada el kadar bir yer kaplıyor. Kapalı yavruların çıkışının ardından o kısmada hemen bal koymak için sabırsızlanıyorlar.



Yaşar Günay, kendisinden çok bahsetmemize rağmen resmini eklemek yeni nasip oldu. Resmi çekerken Yaşar amca kovanın yanına bi dur da kimin boyu daha uzun bi bakalım dedim ve altta bulunan resmi de çektim.




Genel olarak arılığın görünümü bu şekilde. Bence hoş bir manzara :)


Biz arılıktayken Hüseyin abi aradı. Canım tatlı çekti bir çerçeve getirin dedi. Bir çerçevede Yaşar amcanın küçük torunu Ömer için aldık. Esmer petekler hepimizin de bildiği gibi daha çabuk bal dolup sırlanan peteklerdir. İki çerçeve esmer ve sırlılardan aldık. Genel olarak çoğu çerçeve ballanmış ama sırlı olanlar azınlıkta. Bal akışının iyi oluşu birçok çerçevede sırlanmaya başlamasından anlaşılıyor.



Sırlanan çerçevelerin ağırlıkları yaklaşık 3-3,5 kg dolaylarında. Kovandan çıkarırken kaldırmakta güçlük çekiliyor. Çerçeve aralıkları biraz fazla olmasından dolayı kabarıklık olması gerektiğinden daha fazla. Böyle oluncada petek gözlerine konulan bal miktarı da artmakta.



Sitemize uğrayıp yazılarımızı okuyan tüm dostlarımızın sezonu iyi ürünleri bol olması temennisi ile hepinize bereketli ve hayırlı kazançlar diliyorum.

2 Temmuz 2010 Cuma

Erciyesten Beklentilerimiz

Erciyes Dağı efsanelere sahiplik eden bir yanardağ. Kayserimizin bereket kaynağıdır. Hatta öyle yerleşmiştir ki bu inanç "Erciyesin yaz aylarında üzerindeki karı görünmez olursa senenin kıtlıkla sonlanacağı" düşünülür.



Yılın 12 ayında üzerinden kar eksilmez. Eteklerinde birçok uygarlık yaşamış ve kalıntılarını günümüze dek ulaştırmışlardır. Şeyhşaban köyünün yakınlarında bir peygamberin kabrinin bulunmasıda buna şahitlik etmektedir.


Eteklerinde bulunan yerleşim alanlarından Hacılar ilçesinin yukarı kısımları, daha çok bizi ilgilendiren bölümü.



Geçtiğimiz cuma günü (24 haziran 2010) önce Erkiletten 4, daha sonrada Boğazköprüden 7 kovanı Hüseyin abinin transitine, yoğun yağmur ve fırtına eşliğinde yükledik.


Rezillik ki ne rezillik. 10 kovanın yüklenmesinde pek problem oluşmadı. Maskesiz, eldivensiz, kaygısız, tasasız ve çok rahatlıkla taşıma işlemi yapıldı. Fakat iş 4 katlının taşınmasına ve bu kovanıda ahırın damından indirmeye gelince varın siz düşünün neler çektiğimizi.



Kovanların altlarına havalandırmanın rahat sağlanması için açılan delikleri kapatan kafes tellerinin aralıklarının genişliği ve bu tellerin oraya montajı esnasında arıların geçebilecekleri düşünülmeden ve eldeki malzemeyi kullanıma sokma amacı gütmemiz, hem yağmur altında ıslanıp hemde koldan, kafadan, el ve ayak bileklerinden iğne yenmesi sonuçlarını doğurdu.


Yediğim son iğne, bugüne kadar 50 60 iğne yememe ramen en ufak bir allerjik reaksiyon yaşamayışımın oluşturduğu "bir daha bana bişi olmaz" inancımı kafamdan sildi süpürdü.



İğneyi yedikten sonra mükemmel bir acı ve ardından heryerimin kaşınmaya başlaması. Yüzümde gelişmeye başlayan ödem, ateş ve kızarıklık. Dudaklarım öyle şiştiki Hüseyin abi benimle dalga geçmesine bile yataklık etti. Öyleki "zencilerin dudakları gibi oldu dudakların"... :P


Sonuçta kovanı bağlayıp indirmeyi başardık hepimizde iğnelerden nasibimizi alarak.


Bendeki allerji durumu ilerlemeye devam edince "abi giderken hastaneye bi uğrayalımki, iğnenin biri şişirdi diğer iğne indirsin dedim"


Yapılan Avil iğne yarım saat sonra etkisini yavaş yavaş göstermeye başladı. Suratımdaki şişlikler inmeye başladı. Ama öyle yoğun bir yorgunluk hissediyorum ki kolumu kımıldatacak halim yok. Yolda düşünüyorum nasıl indireceğiz biz bu kovanları?


Allah'a şükürler olsun yaklaşık bir saat sonra tamamen olmsada kendimi iyi hisseder hale geldim.


Herneyse kendisine çok değer verdiğim güler yüzlü, hoş sözlü vakarlı ve ağzı dualı Yaşar Günay Amcamızın Hacıların en yüksek kesimlerinde kalan, 100-200 m daha ilerisinde keven ve kekiklerin bolca bulunduğu bağına vardık. (Saat 20:50 dolayları)




Bağa ulaştığımızda yağmur yeniden etkisini göstermeye başladı. Hüseyin abiye yağmurun etkisini biraz yitirip daha sonra kovanları indirmemizi teklif ettim ki ben hala yediğim ilk iğnenin etkisinden kurtulamamış haldeydim o anda.


Yağmur yağarken Yaşar amcanın damadı Yunus Bey arkamızdan çıkageldi. Sağolsun bize mis gibi bir Türk kahvesi yapmış ki hakikaten 40 yıl hatrı kalacak bir kahve. Biz kahvemizi yudumlarken Kayseri merkezde misafirlerini uğurlayan Yaşar amca da şehirden bağa geldi.


Yağmur etkisini kaybetmeye başlarken bizde hemen kovanlara yer beğenmeye koyulduk. Gece saat 22 suları hertaraf kapkara. Hoş biraz bekleyince gözlerimiz alışıyor. Neyse en sonunda ön tarafı doğuya daha yakın, güneydoğu yönünde ağaçları olmayan bir yeri seçtik. Ardından paletleri sıralamaya başladık ve kovanları sırasıyla taşımaya başladık.



Arılar çok kızışmışlar. Kovanlardan öyle sesler geliyor ki dinlerken içiniz ürperiyor. Taşımada zorlanacağımız iki tane kovan var. Biri 4 diğeri 3 katlı. Sağolsun Mehmet bu konuda tüm desteğiyle yardımımıza koştu. O olmasaydı gerçekten işimiz çok zordu. Halatından tutup sırtlandı ayrı ayrı iki kovanıda. Yunus Bey ve Yaşar amcada iğnelerden nasiplerini aldılar. :D Yunus Bey arı taşıma konusunda hiç deneyimi olmamasına ramen giydi maskeyi oda yardım etti kovanları taşımamıza. Hatta maskeden içeri sızan bir arı tarafından iğnenin tadına bile baktı. Nihayet kazasız belasız bir kaç arı sokması dışında ki o olmassa olmazlardan, taşıma işlemini gerçekleştirdik. Tüm bunların sorunsuz, sıkıntısız ve muntazam bir şekilde hallolmasından dolayı Yüce Yaratanımıza ne kadar şükretsek azdır. Hamd Alemlerin Rabb-ı Olan Allah'a olsun.



Sabah olduğunda Yaşar amca iki resim almayı unutmamış sağolsun.



Sonuç olarak bizim Erciyesten beklentimiz yok, bizim Allah'tan ise beklentilerimiz oldukça çok. Verirse O verir alırsa O alır. Hep dediğim gibi ne verecekse de, ne alacaksa da en hayırlısını en güzelini versin ve alsın. Sadece bize değil hepinize, hepimize... (amin)
Saygılarımla...

20 Haziran 2010 Pazar

5. Katı Atsakmı Atmasakmı :D

Yazıma başlamadan önce bir isteğim olacak siz değerli ziyaretçilerimizden. Şöyle destekli bir Maşaallah çekin önce. :)

Bu haftaki bakımlarda 4. katı attığımız şampıyonun işlerini en sona bıraktık. Sebebi yüksek oluşu, diğer kovanlarda moral bozucu bir durum olsa bile 4 katlıya en son bakalımda moralimiz düzelsin düşüncesi. :)

 

Kovanı uzaktan görüpte inanmayan arkadaşlar olduğu için bol bol fotolarını aldım.


Koloni şu anda tam 40 çerçevede çalışıyor. 2 çerçeve balıda afiyetle yenildi. :)


Sırlanmış ballı bir çerçevesini daha alalım dedik, bu sırada birkaç çerçeveyi çekip üzerindeki arıları silkeleyince zaten yoğun olan kovan girişinde sakallar oluştu.


Normal zamanda koloninin girişinde bu şekilde bir yoğunluk gözlemlenebiliyor.

Şimdi asıl mesele kovana 5. katı atalımmı atmayalımmı. Fakat rüzgardan korkuyorum. Kovanların yerleri de değişecek yakında. Şu anda mis gibi çiçek kokan ballar oluşmaya başladı. Bal akımı istenildiği kadar yoğun olmasada geliyor hamdolsun. Etrafta ayçiçeği tarlaları mevcut. Diyoruz ki çiçek balıyla ayçiçeğininkisi karışmasın. Hoş ikiside çiçek ama birisi sadece bir tür diğeri karışımı farklı içeriği zengin bal.

Bu sebeple ayçiçekleri açmaya başlayınca kovanları Erciyese yakın bir yere nakledeceğiz. Evet nakledeceğiz nakletmesine ama 5. katı da koyunca hiç arı zayi etmeden nasıl nakledeceğiz? Bağlasak birbirlerine katları, kaldırmak neredeyse imkansız. Geçenlerde birazcık yana kaydırmak istedim. Ama nafile yerinden kıpırdamıyor. Bu aralar bunlarla avunuyoruz bakalım.

Mevla bizlere ve sizlere ne veriyorsa, en halisini, en güzelini, en makbulünü (en önemliside) HAYIRLI olanını versin. (Amin)

Saygılarımla.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Oğulun Kovana Akışı

Geçen hafta yine Hüseyin abinin arıları bir oğulcuk vermişler.

Ben o esnada Mehmetle yamula barajına balığa gidiyorduk. Yoldan geçerken Hüseyin abiyede el salladık. :)

Biz yoldayken oğul çıkmaya başlamış. Sanırım çok yorgun olmalı ki ağaca kadar kaldıramamışlar kendilerini yere inivermişler. Üstelik anası da daha "O" Sıfır yani 2010 model.

Herhalde yere yumşak iniş yapmak istedi ve çayırın üzerine konuverdi. Yaklaşık olarak 1-1,5 çıtalık bir oğulcuk. Tam ruşetlik yedek ana olarak kullanılabilecek cinsten.

Sezon sonu yaklaşsında ona bir çerçeve kapalı yavru takviyesi yapıp kışa girmesini sağlayabiliriz.

Doğal oğullar sunilerden herzaman daha hızlı gelişim göstermişlerdir. Bunun sebebi oğul verme ve çoğalabilme içgüdüsü olduğundan yani hali hazırdaki yuvayı terkedip yeni bir yuva ve yeni bir yaşam alanı arayışı.

Bu yeni yuvada hiç kabarmış petek yok, erzak yok, polen yok en az 25 30 gün yeni çıkacak yavruda yok. Tehlikelere açık durumdalar.

Hâl bundan ibaret oluncada oğul vermeyi kafalarına koyup, tüm bu olumsuzlukları gözönüne alıp çıkıyorlarsa; son sürat, 5. vitese birde 5 takviye ilave edipte çalışmalarıda gerekiyor elbette :) .

Aslında ben suni oğuldan yanayım. Çıkıp dalda oğul toplamak çooook zevkli ama bir o kadar da zahmetli ve riskli. Neye karşı riskli? Dala konamayıp kaçabilirliği riskli, başkasının evine barkına, ağacına balkonuna, penceresine arabasına gidip konabilirliği riskli hernekadar oğul arıda sokma eğilimi olmasada.

İki güzellik yanyana olsa nekadar iyi olurdu değilmi. Hem bölerek suni oğul yaptığınız koloni doğal oğul gibi çalışsa hemde zahmetsizce çok hızlı gelişen bir oğulunuz olmuş olsa. :)

Maalesef ikisi birden olmuyor. Bölerek elde ettiğimiz oğul, doğal olarak kendiliğinden çıkan oğul kadar hızlı gelişmiyor. Ana kovan nasıl ilerliyorsa, suni oğul oluşturulduğu andan itibaren daha da yavaşlama eğilimi gösterip sonradan rolantiye alıyor kendisini.

Birde Video ekleyelimde yazımıza "görsel olarak hiçbirşey eklenmemiş" denilmesin. ;)

30 Mayıs 2010 Pazar

Polen Kapanı Denemelerimiz


Taa en başlarda Hüseyin abiye demiştim "gel şu polen işine bir girelim" diye.

Sonralarda kafasında yeretmiş olacakki o bana bastırmaya başladı. Kovanları polen tuzaklı hale getirmeye çalıştık.  Fakat tek katlı ızgara kullandığımızdan ve başlarda polen tuzağının mantığını tam anlayamadığımızdan dolayı polen tuzaklı kovanlarımızın tuzaksızlardan tek farkı sadece havalandırması iyi olan kovan olması oldu.

Sonra kovan girişine monta edilen polen kapanlarını kendi çıkardığımız ölçülerle yaptık.

Eee yeni birşey yapılırda çalışıp çalışmadığı kontrol edilmez olurmu. Geçtiğimiz pazar mehmetin yamula barajına balık için gidipte oltasına takılan oğulun girişine polen kapanımızı yerleştirdik.


Yaklaşık olarak 4 çerçevelik bir oğul. Ağaçtan dalı kesmişler boş çuvala koymuşlar ve arılığa getirmişler. Bende kovana çırptım. Resimde Hüseyin abi kovanın diğer köşesine toplanan arıları çerçevelere geçmesi için zorluyor, o zorladıkça arılar inat ediyorlar. Nihayet tümü olmasada büyük bir miktarını ham peteklere çıkartmayı başardı.

Hemen ertesi gün petekler kabarmış ve yumurta atılmış. Kim ne derse desin daldaki oğul bölünerek elde edilmiş oğuldan çok çok daha hızlı gelişiyor...

Buda polen Tuzağının kısa bir videosu...